19 Temmuz 2009 Pazar

GHOST

Babam gittiğinden beri filmlerdeki gibi rüyamıza girecek ya da ruhu evimizde gezinecek diye bekliyorum.İlk bir ay falan hep annemi de yokladım ona da gitmemiş.Daha oralarda hesap zamanı dedi annem.Bu kadar dolu dolu yaşayan bir adamın hesabı da uzun sürer zaten haklı…

Geçen gün iş yerinden biri pat diye “babanla konuşmak ister misin ?”dedi.Hangi babamla diye sordum cevabını anladığım halde ”rahmetliyle”dedi.İstemez olur muyum isterim tabii ki.Seni birine götüreyim o zaman dedi.Ne iş yapar,kimdir diye sorguya başladım hemen. Şarlatan medyum bozuntularından mı diye merak ettim.Sadece yukarıyla görüşmeler yapıyor dedi.Aklıma Ghost’taki Whoopi Goldberg geldi.Kadın eskiden bir muhasebeciymiş.Daha sonradan başına gelen enteresan olayların sıklaştığını fark etmiş.Ve mesleğini tamamen bırakarak bu işlere soyunmuş.Israrla falcı veya medyum veya o tür biri olmadığını söylüyor bahseden kişi.
Yani kafam çok karışık gidip gitmemek konusunda kararsızım.Bu kadar heveslenip kadının gerçekten şarlatan çıkma ihtimali de var gerçekten babamla görüşebilmek için aracı olması da var.Farz edelim oldu kadın gerçekten böyle bir yeteneğe sahip ve babamla irtibata geçti..Ne diyeceğim babama ne soracağım.Geri gel diyecek halim yok.Yani kafam çok karışık iki gündür. Hadi bana akıl verin git ya da gitme deyin.Gidersem ne konuşabileceğimi de söyleyin.

29 Haziran 2009 Pazartesi

YORUM YOK

Hani sıkça kullandığımız bir laf vardır."Aklıma gelen başıma geldi"diye.Bendeki problem;aklıma gelenlerin benim başımdan ziyade aklıma gelenlerin başına gelmesi.Olmadık bir zamanda aklıma birisi geliyor.Örneğin eski bir sanatçı"ayy ne yapıyordur acaba şimdi?"diye aklıma düşer.Çok geçmeden hastalıktan rengi ruhsarı solmuş ya da kanser mücadelesinde ya da ihtiyarlıktan tanınmayacak halde tv.de görüveririm.Ünlü örneğine son tanığım Maykıl Ceksın.Daha bir hafta önce iş yerinde Ajda Pekkan'ın estetikleri ,kompleksleri konuşulurken aramızda şu diyalog geçti;

Ben: Gör bak o da Maykıl Ceksın gibi intahar edecek
S.G: Aaa intahar mı etmiş?
Ben: Hayır ama gör bak yakın zamanda ölecek ve bir sürü gizem bırakacak arkasında.Ama bence kesin intahar etmiş olacak. (?)

Bundan üç hafta kadar önce de işe yeni aldığımız ve işe motosikletiyle gelip giden elemanla aynen şu konuşma geçti aramızda

Ben: Sen o kaskını motorun üzerinde bırakıyosun da çalmıyorlar mı?
A.G: Yok valla abla dört sene oldu motoru da kaskı da alalı hiçbirşey olmadı.


Sonra ne mi oldu aynı günün öğlen saati adliyeden çıkınca ne görsün kaskı çalınmış.Geldiğinde suratıma kireç gibi bir renkle bakıyordu.Vallahi dedim benim bir kabahatim yok.


Cuma günü de bugün için birlikte çıkacağımız hacizleri programladığım arkadaşıma (bir haftadır erken çıktığı için)

Pazartesi valla gözünün yaşına bakmam sabah erkenden yola çıkacağız "ay regl oldum uyuyakaldım,şoför atladı teker patladı deme dedim..
Sabah bir geldi ki bacağında dudak büyüklüğünde ve derinliğinde bir yarık dikiş attırmaya giderken buldum kendimi(bisikletten düşüp yarmış)

Benim bu garip ve kötü huyumu bildiği için benden çok tırsıyor sürekli bana lütfen benimle ilgili birşey düşünme diyor.
İyi de ben kimseyi düşünmüyorum ki sadece bir anda aklıma geliveriyor ve ağzımdan çıkıyor.Bundan sonra kimseye çaktırmayacağım.Sonra adım şom ağızlı oluyor.

21 Haziran 2009 Pazar

23 Mayıs 2009 Cumartesi

Hastayım ulennnnnn

Bazı konularda anneme çok benziyorum. Hastalığa , halsiz düşmeye tahammülüm yok.Kimse hoşlanmaz elbet ama beni agresif yapıyor.Kendimi aciz ve işe yaramaz hissediyorum.Hiç bir zaman en ufak baş ağrısıyla yataklarda yatma merakım olmadığı için alışık değilim.Hatta biri “neyin var” dediğinde beni ağlama tutar.Derdimi söylemeye utanırım , hastayım demeye dilim varmaz. Nasıl olsa şimdi kimse ağladığımı göremez o yüzden söylüyorum .HASTAYIM. Ve çok canım yanıyor. Belki de bünye hastalanmaya alışık olmadığı için en ufak fireyi bende büyük problem yapıyordur.
Bu hastalık konusunda tam bir Türk olduğum için sadece kontrol falan için doktora gitmeyi zaman ve para kaybı olarak görüyorum.Dayanabildiğim yere kadar dayanacağım.

Hem ayrıca ben hasta olmayayım da kimler olsun.Rahatsızlandığım gün erkenden oğlanı okuldan almaya gittim kapıda elime bir kağıt tutuşturdular.”Bu ne?” Yılsonu gösterisi varmış kıyafet parası “yani?” 250 TL.herhalde pırlanta taşlarla süslenecek dedim gayet sesli. Sonra da oğlanı sorguya çektim bu neyi nesi diye.Efendim dört kıyafet giyeceklermiş Rock ‘n Roll , Bale…v.s v.s.yahu koskoca Tan Sağtürk bile bir Tshirt bir paçavra pantolonla protokole gösteri yapıyor.Rock ‘n Roll’u da Elvis’in müzelikleriyle yapmayacaksınız elbet.Ama ne yaparsın oğlanın bir kabahati yok.Allahtan bu sene bu yuva tantanası bitiyor.Bizim ki Eylül’de okullu olacak. İlk süt dişimiz bile sallanıyor bugün yarın elimizde kalır.Anneannesinin siparişi var ona göndereceğiz.İkincisi de babaanneye gidecek kolye yapacakmış.

İşlere yetişemediğim için artık evden de çalışıyorum. Artık işe dönme vakti. Çalışalım yılsonu gösterisi kıyafet parasını çıkaralım :p…

2 Mayıs 2009 Cumartesi

BEBEK VURUŞARAK ÇEKİLİRKEN

****TÜRKÇE VURUŞARAK ÇEKİLİRKEN FON MÜZİĞİDİR***
ARTIK DİNLEMEYE TAKATİM YOK:(
TİME TO SAY GOODBYE(ANDREA BOCELLİ)
When Im alone
I dream on the horizon
And words fail;
Yes, I know there is no light
In a room
Where the sun is not there
If you are not with me.
At the windows
Show everyone my heart
Which you set alight;
Enclose within me
The light you
Encountered on the street.

Time to say goodbye,
To countries I never
Saw and shared with you,
Now, yes, I shall experience them,
Ill go with you
On ships across seas
Which, I know,
No, no, exist no longer;
With you I shall experience them.

When you are far away
I dream on the horizon
And words fail,
And yes, I know
That you are with me;
You, my moon, are here with me,
My sun, you are here with me.
With me, with me, with me,

Time to say goodbye,
To countries I never
Saw and shared with you,
Now, yes, I shall experience them,
Ill go with you
On ships across seas
Which, I know,
No, no, exist no longer;
With you I shall re-experience them.
Ill go with you
On ships across seas
Which, I know,
No, no, exist no longer;
With you I shall re-experience them.
Ill go with you,
I with you.

21 Nisan 2009 Salı

SIRA BANA GELDİ

Sayfalarca yazdım ve sildim.Gerek yok ne yazacağım ki? Ne anlamı var ki?Otobüse atlayıp onu buraya getirtecek mi?,halının üzerinde ayakları koltuğa kalkmış horlatacak mı? ,yarım ekmeği z.y.tasfas'a batırtacak mı?,İçine sokarcasına kocaman eliyle kafamı göğsüne bastırtacak mı?
Hayır hiçbiri olmayacak biz de salak değiliz polyannacılık oynayalım.Babam bizi bırakıp gidiyor.Ne kadar yazsak da çizsek de,ağlasak yalvarsak da...Müptelası olduğum filmde dediği gibi"EVLATLAR BABALARINI HATIRLAMAK İSTEDİKLERİ GİBİ HATIRLARLAR"

22 Mart 2009 Pazar

BAHAR NE GÜZEL ŞEY

Bahar insanı tazeler derler ,hakikaten öyle.Burada havalar bir-iki gündür gayet güzel.Bu da enerji veriyor insana.Gerçi başka sebepleri de var tabii.Geçen haftadan beri İzmir'deki işyerinden bir çok kişi gelip gitti.Onları görmek hasret gidermek çok iyi geldi.Az da olsa İzmir hasretim dindi.Önümüzdeki hafta sonu da biz gideceğiz inşallah.Malum seçim var.Biz hala İzmir seçmeni olduğumuz için vesile oldu.
İş yerinde de havalar gittikçe düzeliyor benim açımdan.Hakimiyetimi kurdum,işleri istediğim gibi düzenliyorum,asalak ve tembellerden kurtulmaya başlıyoruz.L.U.(en koca patron)her gelişinde memnuniyetini belli ediyor.Bizim için daha iyi imkanlar hazırlama projelerinden bahsediyor.Bunlar da beni çok mutlu ediyor.Yalnız bu aralar beni İstabul'a taşıma çabaları var.Her görüşmemizde "kocana söyle de tayinini İstanbul'a alsın"diyor.Çalıştığımız firma tüm Marmara'yı oğlunun avukatlık bürosuna verince işler büyüdü.Beni oraya istiyor.Ama bu tabii ki mümkün değil.Yine de en güzel tarafı"eleman mı lazım?"dediğimde."Hayır,sen lazımsın"demesi..
Bu arada anneciğimin değindiği akıllı duraklar meselesine gelince.Kendisine cevaben değil de buraya yazıyorum yazı uzun olsun diye.Evet çok güzel bir uygulama ama pek kullanışlı değil çünkü burada zaten otobüsler vızır vızır yani sen daha mesajı yazana kadar pıt diye geliveriyor.Saatlerce otobüs beklenen şehirlerde uygulasalar daha kullanışlı olur.

7 Mart 2009 Cumartesi

IIH OLMAYACAK..:(

Valla herşey yolunda numarası yapmanın gereği yok hiç sevmedim-sevemedim bu şehri.Nedense burada çok mutlu olacağımızı bambaşka bir hayatımız olacağını falan sanmıştım.Fakat ne çok mutlu oldum ne de birşeyler değişti.Pardon sevgili eşimin Ogame belasından kurtulduğunu düşünürken kendine Trivinian diye yeni bir bela bulmasını saymadım.Oyunun Türkçe adı "yuva yıkan"(ben koydum).
Ot gibi, üç kilometrelik düz bir yolda sabah git akşam dön rutini içinde salak salak geçiyor günler.Berbat ve şerefsiz havası da cabası.Geleli iki ay oldu ne oğlanın hastalığı geçti ne benim burnum kurudu.Nezaket kurallarından bihaber gerizekalı yörük kökenli insanları...vs.yani anlat anlat bitmez buranın olumsuzlukları.İçim sıkılıyor burada.İşyeri desen başka bir alem.Yeni tebliğ gereği herşey bana bakıyor,herşeyin hesabı da benden soruluyor ve arkasını toplamak zorunda olduğum üç salakla çalışıyorum.En kötüsü de yapmam gereken dünya kadar iş varken akşam oluyor ve oğlana koşturmak için herşeyi yarım bırakıp fırlamak zorunda kalıyorum.Zira çocuğun okulu akşam altıda bitiyor ve ben on dakika geç kaldığımda kaldırımda öğretmenle bekliyor oluyor.Çünkü akşam servisi gidince okulu kapatıyorlar.Bu arada yeni ev olduğundan sürekli bir tamir,usta,servis trafiğimiz var ki onların da eve geliş saatlerine yetişmek zorunda kalıyorum bazen.Ne hoş değil mi?
Karşılığında ne görüyorum"yuva yıkan"oynayan bir koca.Ne kadar sevgi dolu.
Ben İzmir'imi özledim,kafam bozulunca çıkıp dolaşacak Karşıyaka özledim,depresyona girsem saçımı kestirecek kuaförümü özledim.Sorgusuz sualsiz kapısını çalacak akrabalar özledim.Sevmiyorum burayı.Lotodan para bana çıkacak bu hafta ve ben arkama bakmadan yanıma çöp bile almadan gideceğim buralardan.Nereye mi?Tabii ki AKYAKA'ma

7 Şubat 2009 Cumartesi

NELER OLUYOR BANA

Ortaokulda bir ingilizce öğretmenim bana fil hafızası teşhisi koymuştu:)))
Hakikaten övünmek gibi olmasın kuvvetli bir hafızam vardır.Özellikle de belli konularda bunların en başında telefon numaraları(herhangi bir tabeladaki bile olabilir),doğum günleri-ya da özel günler- vb.Bu konuda biraz babama çekmişim(ne güzel)Yine de sırf hoşuma gittiği için her sene yeni aldığım takvim ya da ajanda gibi şeylere bunları kaydetmeyi severdim.Ama son bir iki senedir nasılsa bunlar artık beynime işlediği için kayıtlara geçmiyordum.Ta ki eski bir arkadaşım beni arayana kadar...
Telefonu açar açmaz "doğru söyle herşey yolunda mı?"dedi.Ne demek tabii ki herşey yolunda"niye ki rüyanda mı gördün?"dedim.Ama ısrarla hal hatır sorunca huylandırdı beni."İrem'in doğum gününde aramadın da"demez mi..O lafını bitirmeden gözüm takvime kaydı.Artık çok geç olmuştu.O dakikada kendimi nasıl hissettiğimi anlatmama imkan yok.Ben ki;ona yeğeninin bile doğum gününü hatırlatan insan, unutmuştum.Tabii ki takılmak için aramıştı ama beni altüst etti bu uyarı.Bir de hafızamın hala yerinde olduğunu kanıtlamak için "üç gün sonra Okan'ın yaş günü için ararım"deyince aldığım cevap beni yerin dibine soktu "onun ki de 6 Mart" ....demek ki hakikaten birşeyler yolunda değil övünebileceğim tek özelliğimi de kaybediyorum yavaş yavaş:(
Sevgili Calanon'un bana yıllar önce gönderdiği pembe ajandayı meydana çıkarma vakti geldi demek ki..Ne de olsa orada herşey kayıt altında ayakkabı numaralarınıza kadar hem de

TEŞHİS KONDU


Cuma günü oğlanı okuldan aldıktan sonra klasik tedavi yöntemleriyle ateşi biraz da olsa kontrol altına aldım.Fakat tabii ki akşamdan doktor randevumuzu da aldık.Bilmedimiz bir şehirde doktor aramak kolay olmadı elbet.Öncelikle eve yakın yerlerden bakındım ama referans olmadan her seçim şans işi olacağı için iki randevu aldık farklı saatlerde(ilki tatmin etmezse stepnesi olsun diye)
Sabahleyin ilk randevumuza gittik, giderken hafif ateş başlamıştı.Daha kapıdan girer girmez danışmadaki beyaz türbanlı hemşirelerle irkildik.Birbirimize kaş-göz yapsak da bir şans vermek istedik bu kuruma.Doktor başı bağlı değildi ama nemrut birşeydi.Çocuğun şikayetlerini sordu,ilk olarak ateş dememe rağmen tenezzül edip ateşini ölçmedi bile.Daha önce yaşadığımız problemleri ve geçirdiği geniz eti operasyonunu falan anlattıktan sonra kısa bir muayene yaptı.Koyduğu teşhis cümleleri"olabilir","belki",gibi gözüküyor"diye cümlelerle bitince sinirlerim hopladı ve istediği röntgeni çektirmeden hesabı kestirdik ve olay mahallini terk ettik.Babası-daha çok ismi duyulmuş olan-diğer hastaneye götürürken ben işe gitmek zorunda olduğumdan onlardan ayrıldım.
Alerjiye bağlı geniz akıntısı bademciklerinin iri olması sebebiyle geçmemekte direniyormuş.Sinüzit olmuş bunun sebebi de BURNUNUN ÇOK KÜÇÜK olmasıymış.Aman yarabbim minik oğlumun derdine bakın hele;burnu küçük.En ufak akıntıda hava almadığından kurumuyormuş bu da sinüzite sebep olmuş.Neyse antibiyotik tedavisi falan kurutacakmışız KÜÇÜK BURNUnu..Ne diyim allah başka dert vermesin:)

5 Şubat 2009 Perşembe

BU NE BİÇİM ŞEHİR BÖYLE

Silbaştan demiştim ama bu kadar başa saracağımız aklıma gelmemişti.Bu sersem şehrin karaktersiz havası yüzünden hastalıklarımız da silbaştan oldu.Koca kafalı oğlum zaten kırıklıkla gelmişti buraya son bir haftadır yine hasta.Ondan önce Çato başladı vızıldanmaya.Aslında ben de pek iyi sayılmam ama evin bütün erkekleri hastayken benim hayıflanma hakkım yok.
Koca kafa yeni okuluna başladı allahtan alışma süreci çok ama çok kısa sürdü.Yeni okulunda altı yaş sınıfına aldılar pek hoşuna gitti.Onun hoşuna gitti ama beni panik sardı çünkü bu sene altı yaş demek Eylül ayında ilkokul demek.Benim minik oğlum daha o kadar büyümemiş gibi geliyor.Her ne kadar kendisi Gen Mühendisi olmaya karar verdiyse de ...
İşyerim evimize ve oğlanın okuluna çok yakın bu yüzden çok güvende hissediyorum kendimi.İlk faydasını bugün gördüm.Oğlan ateşlendi diye okuldan aradılar onu okuldan alıp eve getirmem sadece 20 dakikamı aldı.Çato'nun da seyahatleri başladı biraz hasret kalıyoruz ama olacak o kadar.
İşyerinden başka bir zaman bahsedeceğim orası ayrı bir olay çünkü.Hergün bilenerek işe gitmek çok yordu beni.Ve buna sebep olan sadece bir kişi...Kendisinden kitap olur aslında:(
Bilgisayarımı bozmayı en sonunda başardığım için kim bilir bir daha ne zaman yazarım şuanda bile bu iki satırı yazmak için akrobasi hareketleri yapıyorum ve çok yoruldum.Ama emin olun Aykuş'u(o gıcık tipe taktığımız isim)anlatmak için bu eziyeti bir kez daha çekeceğim en kısa zamanda...
Tüm yeni evlenenler,ev yerleştirenlere sonsuz sevgi,saygı ve sabırlar diliyorum.....

12 Ocak 2009 Pazartesi

HERŞEY SİLBAŞTAN

Yeni şehrimizde yeni hayatımıza başlayalı tam bir hafta oldu.Evimizi yerleştirmemiz zaten bu sürenin tamamını aldı.Eşyalarımıza göre iki gömlek büyük bir ev olduğu için hala tam olarak neyi nereye koymam gerektiği konusunda kararsızım,devamlı birşeylerin yeri değişiyor.Allahtan yeri doldurulamayacak yardımcılarımız var.Kayınvalidemler..Ayrıca bugün işbaşı da yaptım.Aşağı yukarı tahmin ettiğim gibi geçti ilk günü.Yeni başlayan ama yaşı bu işler için geçkin bir pazarlamacı artığı her ne kadar ortamı serinletse de azimle onun bile hakkından gelebileceğime inancım tam.Eski büromuza nazaran büyük olmayan bir işyeri havasından çok ev ortamına sahip -ki bu çalışma isteiğini yarı yarıya azaltıyor benim için-bir büromuz var.Oldukça köklü bir temizliğe de ihtiyacı var bence.Ama ilk günden planlarımı yaptım ben.Sadece bir vazo çiçek bile oranın havasını değiştirmeye yeter başlangıç için.Aklımdakilerin hepsini yazmak için biraz daha kafamı toparlamaya ihtiyacım var.
**Henüz oğlana bir yuva bulamadım.
**Çato'nun ilk seyahati yarın.Gerçi tam seyahat değil.Toplantı için İstanbul'a gidecek.
**Kuzenimin böcek oğlu ameliyat oldu hala bir mesaj bile atamadım.Şimdi onunla ilgileneceğim.Lavabo tıkacının canını yakmış doktor amcaları..Pek köfte pislik.
**Uykum geldi fakat odaya gitmeye üşeniyorum.Malum ev biraz büyük.Et tutmaz insan bu evde.
**Oğluma söz verdiğim Ben 10 saatini bu şehirde henüz bulamadım.
///Dertsizlikten kendime dert ettiklerim şimdilik bu kadar işte///