22 Temmuz 2008 Salı

SİNİR BOŞALMASI

Bugün kendimi kaybettim istemeden.Belki de aynı acıları yaşamış birisi olarak çok iyi anladım ÜMMÜGÜLSÜM BAKIRA'yı…
Dün,tebligat gönderdiğimiz abonelerden birinin eşi aradı.Tipik bir borç sorma diyalogu geçti aramızda.Telefondaki ses tam bir Egeli şivesiyle konuşuyordu.Gelen kağıdı aldığını ve içinde de yazdığı gibi mal beyanında bulunduğunu falan söyledi.Önce kocası adına mal beyanında bulunamayacağı için kızgın biraz da azarlar bir tonda neden kocası adına işlem yaptığını sordum.Aynı şiveyle”beyim hasta olduğu için,zaten raporunu da mal beyanıyla dosyasına gönderdim”dedi.Buna benzer o kadar palavra dinliyoruz ki hergün…ben kestirip atar bir tarzda “o raporun aynısını bana da fakslayın”dedim..Çok geçmeden Ümmügülsüm Hn.’ın bir kırtasiyeden çektiği faks bana ulaştı.
Rapor Fethiye Devlet Hastanesi’nden dokuz doktorun imzaladığı, hastanın vücut fonkiyonlarını %100 oranında kullanamadığı,spastik trapalatoji(bunun gibi bir şeydi)yani beyin ödemi olduğunu tasdikleyen bir rapordu.Hemen abonenin eşini aradım.Bunun anladığım şey olup olmadığını sordum.Beni doğruladı kocası(ki sadece 36 yaşında)altı aydır bitkisel hayattaydı.Daha fazla konuşamayıp konuyu vekil avukatlığını yaptığımız firmaya bildireceğimi söyledim.Bu arada bana ilk konuşmamızda Kaymakamlık yardımıyla geçindiklerini de söylemişti.Ama o kadar yarım yamalak konuşuyordu ki ben onu neden ….aboneliği aldıklarını sorgulayarak yine azarlamıştım(dilimi eşekarısı soksaydı keşke)
Hemen bana gelen faksı ….kuruluşundaki yetkililere gönderdim zaten izahate gerek yoktu her şey ortadaydı.Allahtan pek göstermedikleri bir hassasiyet göstererek dosyadan feragat ettiler(alacaklarından vazgeçtiler ve dosya kapandı)Ben yine durumu bildirmek için abonenin eşini aradım.Önce soğukkanlılıkla Feragat dedim anlamadı tabii..Yani alacaktan vazgeçtiler dedim.O bana hala “asıl alacak ne kadar nereye ödeyeceğiz “diyor.İşte o zaman kendimi tutamadım.Yüz milyon için etmedik küfür bırakmayan çirkeflerin yanında,bu kadın hala borçlarını temizleme derdindeydi.Ben de başladım ağlamaya “borcunuz yok artık “dedim.O,aynı metanetle beni sevdiklerime,aileme bağışlaması için dua etmeye başladı.Belki biraz yüzüne kapatır gibi oldum ama görüşmeyi sonlandırdım.
Allah senin gibi dürüst insanları da sevdiklerine bağışlasın ÜMMÜGÜLSÜM BAKIRA.

21 Temmuz 2008 Pazartesi

YORGUNUM

Gerçekten çok yorgunum,Fiziken değil ama ruhen o kadar yorgunum ki bazen başım vücuduma ağır geliyor.Bundan sadece altı ay öncesine kadar dua ediyordum hafta on gün olsun ve ben on gün de çalışayım diye.Çalışmaktan şikayetçi değilim aksine tam bana göre olduğunu düşündüğüm için neredeyse karın tokluğuna da olsa çok severek yapıyorum işimi.Oğlumdan uzak kalma pahasına,babama söz verdiğim halde ders çalışamama pahasına hala herkesten önce gidip herkesten sonra çıkıyorum işyerinden.Ama nedense evde oturduğum zamanlarda dert olmayan şeyler büyük mesele oluyor gözümde.Aramam gereken arkadaşlar,akrabalar,yardım etmem gereken dört ayakları güzel suratlılar…ve ben hiçbirine zaman ayıramıyorum.Halbuki işe girdiğim zaman bunların daha kolay olacağını sanmıştım.
Bir de çalıştığım yerdeki kızlara bakıyorum(gerçi neredeyse hepsi bekar)ne kadar gamsızlar,rahatlar,hepsinin tek derdi ertesi gün ne giyecekleri ya da çıkışta nereye gidecekleri.Çıkışta beş dakika geç kalsam “amaaaaan sen mi kurtaracaksın burayı”diyorlar.Hayır elbette ben kurtarmayacağım orası ben olmasam da dönecek ama ben rahat yatamam ki ertesi güne sarkmış işlerle.Her işimi “bana bir şey olursa arkamdan gelen ne yapacağını bilsin”düşüncesiyle temiz bırakmazsam uyuyamam ben.
İster batsın ister çıksın ben arkamı derli toplu bırakayım da..Ece’nin kızı olduğumu göstereyim de gerisi önemli değil

KAN KIRMIZI AYDEDE


İsimlerinin hakkını vermeleri nerdeyse onbeş yıl alıyor. Yok olmaları onbeş dakika bile değil.İki gündür ciğerimiz yanıyor-hatta bildiğim kadarıyla şunları yazarken bile yanmaya devam ediyor-.İzmir’imin küçük ilçesi Menderes iki gündür alevler altında şehir merkezinde hasretle beklediğimiz esintiler orada şiddetli rüzgar halinde esiyor ve felaketi hızlandırıyor.Dün akşamüzeri gelen telefonla aldık haberi “eski yoldan gelmeyin yangın var”diyordu ucundaki ses.Oğlanı babaannesine götürecektik.”biz zaten geç çıkarız”dedi eşim.Gerçekten de gece denebilecek bir saatte epeyce geç çıktık yola.Bir yandan da karşı taraftan akan trafiğe bakıp bu kadarı normal değil bu saatte dedik birbirimize.Gümüldür’e yaklaştıkça Ay’ın tabiat harikası olmaktan öte felaket habercisi gibi olan kırmızı rengini,farların ışığında uçuşan şeylerin kelebek değil de küller olduğunu fark ettik.Biraz daha ilerde de yola girişi engelleyen jandarmaları gördük.Yol boyunca elektrikler kesik olduğu için tepelerin arkasından yansıyan kızıllığı görmemiz daha kolay olmuştu.Vardığımızda orada da elektriklerin olmadığını gördük.Belki ertesi gün gelir dedikleri için ailemizi orada bırakıp evin yolunu tuttuk yine, vakit artık iyice geceyarısı olduğundan uzun da olsa Kuşadası yolunu kullanmaya karar verdik.Asıl yangın bölgesine oldukça uzak bir noktada otobandan geçerken eşim birden alevleri gördü.Hem gece olduğundan hem de pek yön kavramım olmadığından bunda ne gariplik olduğunu anlayamadım önce sonra eşimden alevlerin bu kadar yüksek olmasa o mesafeden görülemeyeceğini öğrendim.Hem de bir noktada değildi.Üç tepe birden yanıyordu. Üç köy birden boşaltılmış.Benimki gaddarlık mı yoksa gerçek merhamet mi bilemem ama aklıma ilk evini terk eden insanların geride bıraktıkları savunmasız hayvanları geldi.Kümeslerde tavuklar,bağlı duran köpekler,ahırlarda küçük-büyük baş hayvanlar,ormandaki kuş yuvaları,kaplumbağalar tavşanlar,tilkiler…v.s.
Ayaklarından metrelerce toprağın altına prangalı ağaçları zaten saymıyorum asıl kurban onlardı çünkü :(
Bugün benim de üye olduğum bir gruptan gelen e-posta ciğerimi iyice dağladı.İzmir’in sayılı hayvan barınaklarından birisi de tam o bölgenin ortasındaydı.Binlerce hayvan,sadece 1500 tanesi köpek gerisini düşünün artık.Yakın çevredeki hayvanseverleri ve veterinerleri tahliye için yardıma çağırıyorlardı.Ben burada elim kolum bağlı sadece kahrolabiliyorum.
Bu acıları daha önce defalarca yaşadık hatta her yaz yaşıyoruz. Belki hiçbiri Gelibolu kadar içimi acıtmadı ama her yangında Kutup Tilkisi’nin evimizin orada yanan ağaçlara bakarak “Bizim ayaklarımız var kaçıyoruz ama onlar hem canlı hem de kaçamıyor”diye ağlaması geliyor aklıma. Doğru ;can çekişerek ölüyorlar ve en acısı da buna sebep olan biz acımasız insanoğluyuz.
DÜNYANIN EN BÜYÜK DÜŞMANI İNSANDIR.